Londra’ya Havadan Bakış

Ramazan ERDEM
raerdem@yahoo.com
___
Londra’ya geldiğimden bu yana diğer şehirlerde gördüğümden farklı bazı özellikler tespit ediyorum. Bunları günü gününe tuttuğum Londra Günlükleri’ne yazıyorum. Bu yazıda bunlardan birini dile getirmek istedim. Aslında, ilk bakışta gündelik, basit ve sıradan gibi görünen bu ayrıntılar, yakından bakıldığında modern şehir yaşamına dair daha derin ve yapısal sorunlara işaret ediyor.
Şehrin görece sakin sayılabilecek bir bölgesinde (NW2) ikamet ediyorum. Buna rağmen ciddi bir hava trafiği gürültüsüne maruz kaldığımı söyleyebilirim. Neredeyse yoldan geçen araba sıklığı kadar uçak sesi duyuyorum ve bu rutin bir gürültü haline geldi. En yakın havaalanı yaklaşık 25 kim ötede. Uçak seslerine zaman zaman helikopterler eşlik ediyor. Helikopterlerin bir kısmı hava ambulansı ya da polislerin kullanımındaki güvenlik araçları olabilir. Dikkat çekmem gereken şu ki, helikopter gürültüsü uçağa kıyasla çok daha sarsıcı etkiye sahip. 24 saat boşluk bulsam günde ne kadar uçak veya helikopter sesine maruz kaldığımı ölçmek isterim. Şimdiye kadar bu imkânı bulamadım.
Londra’da gürültü yalnızca gökyüzüyle sınırlı değil. Burası büyük bir metropol ve dünyanın önemli merkezlerinden birisi. Haliyle karayolları da hareketli. Elimde istatistik yok ama karayolu trafiği gürültüsü (haliyle emisyon açısından da) İstanbul’a göre daha iyi olduğunu söyleyebiliriz. Bunda elektrikli araçların ve bisikletlerin yaygın kullanımının etkisi olsa gerek. Ama demiryolları ile ünlü Londra’da eğer “overground” hatlarına yakınsanız, günün ya da gecenin bir önemi yok, tüm geçişlerde bir gürültüye maruz kalırsınız. Ambulans ve polis sirenleri ise ayrı bir başlık. Elbette acil durumlarda sesin dikkat çekici olması gerekir ancak Birleşik Krallık’ta bu seslerin desibelinin Türkiye’dekine kıyasla daha yüksek olduğunu düşünüyorum. Çok rahatsız edici bir gürültü çıkıyor. İşlevsellik ile kamusal huzur arasındaki denge, sanki burada biraz aşılmış gibi.
Neyse, asıl meseleye, yani hava trafiği gürültüsüne dönersek…
Bu konuda kısa bir literatür taraması yaptım ve benim yeni fark ettiğim bu konu yıllarca araştırmalara zaten konu olmuş. Gürültü kirliliği, özellikle de havacılık kaynaklı gürültü, uzun süredir birçok değişkenle ilişkilendirilerek araştırılmış. Londra da bu çalışmaların merkezinde yer alan şehirlerden biri. Araştırmalar, Londra’nın hem gürültü hem de emisyon açısından, havacılığın çevresel etkilerine küresel ölçekte en fazla maruz kalan kentlerden biri olduğunu ortaya koyuyor.
Bunun nedenini tahmin etmek zor değil. Londra’nın ulaşım altyapısı son derece gelişmiş ve şehrin çevresinde altı büyük havalimanı bulunuyor. Bu konforun bir de maliyeti olması lazım, bu da havada gürültü ve karbon kirliliği olarak karşımıza çıkıyor. Ortaya çıkan kirlilik ise beraberinde çevresel ve toplumsal problemlere sebep oluyor.
The Guardian’ın 27 Şubat 2024 tarihli haberine göre, Londra’daki altı havalimanının oluşturduğu emisyon yükü yaklaşık 3,23 milyon otomobilin salımına eşdeğer. Bu rakam, Tokyo ve Dubai gibi mega şehirleri dahi geride bırakıyor. Avrupa’nın en büyük havalimanı olan Heathrow, 2024 yılında yaklaşık 84 milyon yolcu taşımış ve 19,1 milyon ton karbon emisyonu ile dünyadaki en kötü ikinci havalimanı olarak kayda geçmiş. Üstelik Heathrow, Londra şehir merkezine diğer büyük havalimanlarına kıyasla oldukça yakın (benim kaldığım yere 25 km). Muhtemelen günlük hayatta hissettiğim hava gürültüsünün temel kaynağı da burası.
Araştırmalardan çıkan sonuç şu ki, mesele yalnızca rahatsız edici bir sese maruz kalmak değil. Çok sayıda çalışma, bu tür gürültü maruziyetini kardiyovasküler hastalıklar, hipertansiyon, uyku bozuklukları, stres ve psikososyal sorunlarlailişkilendirmektedir. Gürültü, ani bir tehditten ziyade, fark edilmeden işleyen kronik bir stresör olarak beden üzerinde uzun vadeli etkilere sahip. Çocuklar, yaşlılar ve kronik hastalığı olanların bu yükten daha fazla etkileneceğini tahmin edebiliriz.
İşin uzmanları daha sessiz, daha temiz, hatta güneş enerjisiyle çalışan hava araçları üzerinde çalışıyorlardır. Bu konuda da umutlu olabiliriz.
Ama işe şuradan başlayalım: Havayolları, karayollarındaki araçlardan daha büyük hacimli bir kirliliğe sebep oluyor. Hava yolculuğu lüks bir ulaşım türü. İklim değişikliğiyle mücadele ederken, karbon salımını azaltma sorumluluğunu düşük gelirli ülkelere ya da bu krizden en az sorumlu olan toplumsal kesimlere yüklemek adil olmaz. Küresel hareketliliğin, turizmin ve iş seyahatlerinin bedelini kırılgan gruplara ödetmek, çevresel adaletle bağdaşmaz.
Konforizmin zirvesinde yaşayıp, çevresel felaketlerin faturasını başkalarına kesen bir dünya düzeni sürdürülebilir değildir. Uluslararası düzeyde de ülke düzeyinde de böyle…
Londra’ya havadan bakalım dedik, mesele nerelere geldi!.. Nerden bakarsak bakalım, insanın olduğu her yer kirleniyor. Ama insan olmadan da olmuyor işte..
…
17 Aralık 2025